12 Ocak 2010 Salı

Dil bozulur mu?

Ancient Languages 

Bu Yazı,

Dünya nüfusunun yalnızca %1.1‘i bu yazıyı okuyabilecek.  Kalan %98.9‘un yan yana duran harflere hiç bir anlam yükleyemeden bir kaç saniye baktıktan sonra sayfayı kapatmak zorunda kalacağını söylemek herhalde yanlış olmaz. Alfabedeki karakterlerin hepsini tanıyor olmasına rağmen; “Baştan sona anlamsız, yan yana duran harfler ve kelimelerden oluşmuş bu yazı…” Hayır, hayır… Dünyanın geri kalanının anlamayacağı yazı resimdeki yazılar değil, tam da bu yazı…

Not: Bu yazıda Türkçe için verilen örneklerin tamamı, tüm dünya dilleri için geçerlidir.

Tüm ülkelerin, bizde olduğu gibi, Dil kurumları her gün yeni açıklamalar ile kullanılan dilin bozulduğunu, diğer güçlü dillerin emperyalist etkiyle dilin içine girdiğini vurgulamaya devam ediyorlar. Bu senaryoya bakılınca, Türkçe için de iddia edildiği gibi pek çok dil bozulumlar yaşıyor ve bu durumun büyük kültürel yokoluşların habercileri olduğu söyleniyor.

“Dilimizi koruyalım”

Dil bozulan bir şey midir? Peki kültürü yansıttığını kabul ettiğimiz dil hangi elementlerden oluştu ki şimdi bozulmaya karşı korumaya çalışalım? Neyi korumamız gerekiyor? Başka dillerden kelimeler girmesini mi engellemeliyiz, yoksa gramer yapıları mı korumalıyız. Dil kurumları, elbette tam konservatif korumadan bahsediyorlar.  Peki bu gün kullandığımız kelimelerin ve dilin kültürümüzü yansıttığını varsayarak, kültürümüzü korumaya çalışırken bu kelimelerin hangi kültürlerden hangi etkileşimlerle dilimize girdiğini kabul ediyor muyuz?

Tüm kültürler ve bu kültürlerin ortak antik kökleri 3000 yılı aşkın süredir etkileşim içerisindeler. Sadece Anadolu olmamakla beraber, örneklendirmelerde kullanılabilecek en kusursuz coğrafya, tarih ve konum özellikleri gereği Anadolu ve dilleri ile başlamak uygun olacaktır. Pek çok modern dil, antik çağın “tüm dünyası” olarak tanımlanan İtalya, Yunanistan, Anadolu, Mezapotamya” hattında gelişen farklılıklarıyla bütünleşen etkileşimli bir kültürün sonucu ortaya çıkmaktadır. Yunanistan’da balıklara verilen isimlerin büyük bir çoğunluğu Türkçede de aynı şekilde telaffuz edilir. Meyve isimleri de ayni şekilde Türkçe ve Yunancada benzerlikten fazlasını sunarlar. Üstelik öz Türkçe diye tanımladığımız kelimeler (muhtemelen Yunanların da, öz Yunanca diye tanımlayabileceği kelimeler)görmezden gelinemeyecek kadar çokturlar. Türkçe’deki Şehir isimlerinin neredeyse tamamının kökeni antik Yunanca, yine büyük bir çoğunluğunun okunuşları antik Yunancadır. Burada Türkçe Yunancadan türemiştir ya da Yunanca Türkçeden gelişmiştir gibi bir yargıyı sunmanın ötesinde, dillerinin kökünün yer aldığı bu antik “Tüm Dünya’nın” birliğini göstermeyi amaçlamaktayım. Özetle; bu gün Türkçe ya da başka bir dili kültürel öğe olarak gösterip değişmesini, bozulmasını, yok olması- nı engelleyebileceğimizi iddia ederken, neyi korumaya çalışıyoruz? Türkçeyi oluşturan Ion, Pers, Etrüsk, Luvi, Türk, Asur, Arap dillerine ve kelimelerine mi sahip çıkmaya çalışıyoruz?

Hiç bir dil tek başına tek bir kültürle oluşmamıştır. Bu gün dillerden dillere geçen kelimeler, nidalar, kısaltmalar nedeniyle Dil kurumları önlemler almaya, kampanyalar yürütmeye çalışırken, neden (örneğin Türkçe için) içerisinden önce Ion, Pers, Arap, Roma, Etrüsk, Luvi, Asur, Hitit, Frig kelimelerini çıkartmaya çalışmıyorlar? Galiba geriye,sadece Türkçe için değil, bir kaç yeni eklenmiş bilimsel terminoloji ve modern kelimeler dışında elimizde konuşacak hiç bir şey kalmayacaktır.

Bilim insanları uluslararası bilgi paylaşımında bulunmak zorunda oldukları için, çeşitli bilim dalları bilimsel araştırmalarda bazı dillerin öncelikli dil haline gelmesine izin vermişlerdir. Latince, Almanca, İngilizce, Farsça gibi. İnsanlığın görüş açısı genişledikçe daha fazla bilgiyi ve anlamı paylaşma çabası her geçen gün daha büyük bir ivmeyle başarı kazanmaktadır. Benzer duygular antik çağlarda olduğu gibi birbirini etkileyen dillerde aynı kelimelerle anlam bulmaktadır. 2000 yıl önce teknolojik yetersizliklere bağlı iletişimve paylaşım zorlukları nedeniyle, yalnızca komşular arasında gerçekleşen bu güçlü duygusal ve kültürel etkileşim, bu gün dillerin birbiriyle daha hızlı ve daha global ölçekte etkileşmesiyle karşımıza çıkmaktadır.

Dil Kurumları?

Dil kurumları neyi koruyorlar? Zaten birbirine girmiş, ortak köklere bağlı, bu gün modern ve birbirinden farklı sandığımız diller, neden antik çağlarda olduğu gibi etkileşim içinde olmamalı? Neden diller ve kültürler arasındaki bu 10,000 yıllık paylaşım, iletişim, çoğalma, etkileşim artık sınırlarla standardize edilmeli? Sanırım yazıyı okuyan herkes bu sorunun cevabını oldukça iyi biliyor…

Dünyaca – Earthlish

Diller kültürleri yönetemezler, sadece aynı gramer ve kelimeler üzerinde anlam birliğine varmış toplulukların birbirleri ile kolay iletişim kurmalarını sağlarlar. Kültürel varyasyonların oluşmasını sağlayan çok daha büyük değişkenler vardır.  Dil savunulacak korunacak zavallı bir yaşam formu değildir. Aksine; geniş ailesi, çocukları, dostları, komşuları ve akrabaları ile sürekli gelişen, büyüyen, sınırlandırılamayacak bir organizmadır. İnsan sadece komşuları ile değil gördüğü herşey ile iletişim kurma ihtiyacındadır. Birbirimizle konuşabildiğimiz, birbirimizi anlayabildiğimiz Dünya diline olan yolculuğumuzun tamamlandığını görmek dileği ile…

- Aynı dili konuşan insanlar savaşamazlar!
Burak BİRER
 

Bu yazı, Sayın Burak Birer'in burakbirer.wordpress.com sitesinden alınmıştır. 

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Kampanya yine güzel olmuş. Reklam Yaratıcıları Derneği'ni ve destek veren Hürriyet'i kutlarım. Kampanyanın hem içeriği, hem reklamlar yerine mesajı çok net anlatıyor. Cem Atik

Faust dedi ki...

Elinize sağlık, güzel bir yazı. Yalnız, "birkaç" kelimesi ayrı yazılmış.