26 Nisan 2008 Cumartesi

Eleştirinin Sınırları

Mehmet Yalçın



Eleştiri kavramı:

Genel anlamında eleştiri somut ya da soyut her türlü nesnenin iyiliğini ya da kötülüğünü, doğruluğunu ya da yanlışlığını, vb. belirtmeye yönelik bir değerlendirme yöntemidir. Onu bütünüyle olumsuz anlama çekenler de oluyor. Kısacası beğenme konusu olabilecek her şey, bir eleştiri konusu da olabilir: İnsan, kadın, erkek, davranış, söz, sanat yapıtı, çiçek, bitki, yemek, dağ, kent, vb. Dil Derneği'nin son yayımladığı (2005) Türkçe Sözlük, birisi buna yakın anlamda genel, ikisi dar anlamda özel üç değişik eleştiri tanımı yapıyor: "1. Bir insanı, bir yapıtı, bir konuyu, doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek ereğiyle inceleme işi (...). 2. yaz. Bir yazın ya da sanat yapıtını her yönüyle inceleyip açıklamak, anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü (...). 3. fel. Özellikle bilginin temellerini ve doğruluk durumunu inceleme, sınama, yargılama.[i]"

Belirli bir alanda anlaksal bir ürün olarak eleştiri, özünde kişisel yargı temeline dayanır. Yeterli bilgi birikimine ve değer yargısına güvenilen ya da bu açıdan kendisine güvenen birisinin bir sanat yapıtını ya da bir düşünce ürününü olumlu ve / ya da olumsuz yanlarıyla ölçmesi biçiminde gerçekleşir. Bu anlamda eleştiri ister istemez öznel bir nitelik taşır; ayrıca ölçütseldir, çünkü orada iyi ya da kötü niteliklerin neye dayandırıldığı belli belirsiz duyumsatılır ya da açıkça belirtilir. Bu anlamda en öznel eleştiri, eleştirmenin "yetkinliği"ni sorgulamasız ölçüt olarak içeren bir inceleme türüdür; buna karşılık, eleştirmenin kişisel yargısı dışında toplumca benimsenmiş ölçütlere dayanan eleştiriler, nesnelliğe yöneliktir. Nitekim Batı'da eleştiriyi çağdaş dil kuramları çerçevesinde nesnel bir inceleme yöntemi olarak geliştirmek isteyenler çıkmıştır. Ama daha da ileri giden ve her türlü nesnel inceleme yöntemine "eleştiri" diyenlerin tutumu söz götürür. Bu açıdan, nesnel çözümleme yöntemlerine dayandırılan incelemelerde "eleştiri" teriminin giderek daha az kullanıldığını da vurgulamalıyım.[ii]

Son çözümde eleştirinin en değişmez özelliği, iyi olanı kötü olandan ayırma ilkesine dayanmasıdır: Sözcük belki de ele[mek] kökünden türetilmiştir.[iii] Eski Yunancada krinein eylemi, "kesin olduğu varsayılan yargıda bulunmak" anlamında kullanılıyormuş, bundan türeyen kritikos (Lat. critikus) ve krisis (Lat. crisis) sözcükleri kimi çağdaş Batı dillerinde, örneğin Fransızcada, bizdeki sesleme biçimiyle kritik ve kriz biçimlerini almıştır.

Bu sözcüklerin kavramsal temelini oluşturan imgeler, eleştiri olgusunu açıklamayı kolaylaştıracaktır sanıyorum. Fr. critique, önce sıfat olarak, 'kriz içinde olan, kriz içeren anlamında' kullanılıyor; ad türündeki crise ise, temel anlamında 'iyi ile kötü'yü ayıran en son çizgi' biçiminde anlaşılabilir. Bu kavramlara dayanan söz konusu iki sözcük bedensel ya da ruhsal rahatsızlığın, siyasal ya da ekonomik durumun "felaket" sınırına geldiği son çizgiyi, yani "bıçak sırtı"nda bir durumu anlamlar. Burada bir kesinlik, bir son sınır kavramı söz konusu.

Ad olarak kullanıldığında Fr. critique sözcüğü de yine 'iyi ile kötü'yü ayıran en son çizgi' kavramına dayanır ve sanatsal, güzelduyusal ya da düşünsel olgulara uygulanır. Bizdeki eleştiri sözcüğünün karşılığı budur. Eleştirmen, iyi ile kötü, güzel ile çirkin ya da doğru ile yanlış arasındaki o en duyarlı çizgiyi saptayan ve ona göre "kesin" bir yargıda bulunan yetkin bir kişidir. Kimi eleştirmenler böyle bir kesinlemeden kaçınıyor görünseler de, tanımında böyle bir varsayım yatar. İşlemsel bir yönteme dayanmamasına karşın, onun yargılarına inanılıyor olması, böyle bir yetkinlik önyargısına dayanır…

Bence eleştiri ile çağdaş dil kuramlarının çözümleme yöntemlerini ayıran duyarlı çizgiyi burada aramak gerekiyor: Bir bilgiyi araştırma yönteminin temelinde sıkı ve çelişkisiz bağıntılar dizgesi içeren bir çözümlemeye ya da uslamlamaya başvuruluyorsa, uygulanan yöntem bir eleştiri değildir. Olumlu bir sonuca varması ya da varamaması bilimsel yaklaşımın bu niteliğini değiştirmez. Çünkü orada sonuçtan çok, tutulan yolun sağlıklı olması önemlidir. Kaldı ki çözümleyici bir yaklaşımın ereği, inceleme nesnesi üstüne bir değer yargısında bulunmak değil, o nesneyi yansız biçimde betimlemektir.

Eleştirinin işlevi:

Bilim-öncesi bir gelişim sürecinin ürünü olarak eleştiri, betimleyici çözümleme yöntemleri karşısında bir seçenek konusu yapılmamalı; bilimsel yöntemlerle yarışması da anlamsızdır. Burada eleştiriyi küçümsediğim sanılabilir. Hayır. Tam tersine eleştiri, insandaki ya da toplumdaki bir gereksinmeye yanıt veren etkinlik olarak işlevini sürdürecektir. O nedenle okur kitlesi çok daha geniştir ve bunun böyle olması doğaldır.

Eleştiri yoluyla ortaya konulan yargıların öznelliği ya da nesnelliği bir yana, güzelduyu ya da beğeni duyarlılığı üstüne yapılan her türlü eleştirel tartışma toplumsal bir aydınlanma etkinliğidir. Kaldı ki eleştiri ile bilimsel çözümleme yöntemlerinin birbiriyle türdeş olmaması; yeri geldikçe birbirine gönderme yapmalarını, birbirinden esinlenmelerini ve yararlanmalarını önlemez; çünkü burada, iki değişik deneyim biçiminin birbirini aydınlatması söz konusudur.

Dayanışma yerine, zaman zaman çatışmanın yaşanması, aslında yöntemler arasında değil, uğraş alanları ve konumları değişik kişiler arasında olmaktadır; kimileyin aynı konumdakiler de çatışmıyor değil. Kişilerin öne çıkarıldığı yerde de, ister istemez nesnellikten çok, öznellik baskın geliyor.

Sonuç : Sanatçıya özgürlük !

Burada söylenenlerden değişik sonuçlar çıkarılabilir. Ancak ben bir konuya değinerek bitireceğim yazıyı: Eleştiride değil mi ki bir nesne üstüne bit kişinin görüşü söz konusu, ister istemez konuya bakış açısı da raslantısaldır, değişebilir. Benim görebildiğim kadarıyla ülkemizde (belki de bütün toplumlarda) üreten ile eleştiren arasındaki etkileşim çoğu kez ya gereğinden çok olumlu ya da gereğinden çok olumsuz sonuç doğurabiliyor. Sanırım bundan en çok etkilenen de gençler oluyor. Birçokları, kendisine yönelik bir eleştirmen gözlemini tıpkı bir karne notu gibi beklemektedir. Kimileri de, olumsuz da olsa, bir eleştirmence adının anılmasını çok önemsiyor; çünkü böylece kendisi önemsenmiş ve adını duyurmuş oluyor.

Oysa sanatçı, önyargısız ve özgürce üretmelidir ürününü; bu özgürlüğün başlıca koşulu da üretim aşamasında başkalarının değer yargısını gözardı edebilmektir. Bir eleştirmenin ya da başka birilerinin ona yönelik eleştiri ya da gözlemleri, öylesine bir "fikir" verebilir, bir deneyim yaşatabilir kendisine, ama bir sanat yapıtının ne ölçüde üstün olduğunun sayısal bir ölçütü yoktur.

Sonuç olarak bir sanatçıyı yönlendiren, duraksatan ya da durduran bir işlevi olmadığı sürece, eleştiri yararlıdır, aydınlatıcıdır.

(*) Prof. Dr. Mehmet Yalçın, Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı.

1 Koyu vurgular benimdir.

2 Seksenli (1982 - 1985 arası) yıllarda Adnan Benk yönetiminde çıkan "Çağdaş Eleştiri" dergisi, nesnellik eğilimi taşıyan bir yayındı ve çağdaş dil kuramlarına olabildikçe aykırı düşmeyecek yaklaşımlara yer veriyordu. "Yazı" sanatına ilişkin dil kuramlarında ülkemiz için önemli bir aydınlanma kaynağı oluşturmuştur.

3 Ne yazık ki gündelik kullanım sözlüklerimizde, olsa olsa bir sözcüğün hangi dilden geldiği belirtiliyor, ama üretim dayanağına, artsüremli (tarihsel) ya da eşsüremli (türevsel) kökenlerine değinilmiyor. Batılı sözlük yapımcıları bu tür verileri çok önemser. Çünkü bunlar, birer yan bilgi değil, dildeki kavramsal çağrışım ilişkilerini aydınlatan öğelerdir.



[i] Koyu vurgular benimdir.

[ii] Seksenli (1982 - 1985 arası) yıllarda Adnan Benk yönetiminde çıkan "Çağdaş Eleştiri" dergisi, nesnellik eğilimi taşıyan bir yayındı ve çağdaş dil kuramlarına olabildikçe aykırı düşmeyecek yaklaşımlara yer veriyordu. "Yazı" sanatına ilişkin dil kuramlarında ülkemiz için önemli bir aydınlanma kaynağı oluşturmuştur.

[iii] Ne yazık ki gündelik kullanım sözlüklerimizde, olsa olsa bir sözcüğün hangi dilden geldiği belirtiliyor, ama üretim dayanağına, artsüremli (tarihsel) ya da eşsüremli (türevsel) kökenlerine değinilmiyor. Batılı sözlük yapımcıları bu tür verileri çok önemser. Çünkü bunlar, birer yan bilgi değil, dildeki kavramsal çağrışım ilişkilerini aydınlatan öğelerdir.



Kaynak: Türk Dili Dergisi

Hiç yorum yok: